13 Ekim 2025 Pazartesi

Kendine Dönmek: En Uzun Yolculuk

 


Dün bir yazı okudum. Bazen bir sesin kelimeleri, insanın kendi sessizliğini de anlatır… İçinizde uzun süredir sessiz kalan bir yerin sesini duymanıza da vesile olur.

Belki aynı sessizliğin içinden geçen herkes gibi ben de birkaç cümle paylaşmak istedim.

Bana ilham veren ve sessizliği sevmeyi hatırlatan satırlara teşekkürle…

  .............          .................            ...................          

Kendine Dönmek: En Uzun Yolculuk

Bazen en büyük uyanış, kimsenin görmediği bir bahçede sessizce yeşerir.

Ne bağırarak ne savaşarak ne de kanat çırparak…

Sadece içeriye doğru bir adım atarsın ve dünya seninle birlikte susar.

 

Ancak bizler hayat boyunca ruhumuzun sessiz çağrılarına kulak vermek yerine büyümeyi ve iyileşmeyi hep dışarıda aradık: Birilerinin onayında, birilerinin alkışında, dünyanın gürültüsünde ve telaşında…

Sanki ne kadar dışarı bakarsak, o kadar var olacağız sandık.

Kendi sessizliğimizin derinliklerine dönmek yerine, gözlerimizi içimize çevirmekten sakındık, hep başka gözlerde var olmayı seçtik.

Sanki içimizdeki boşluk, dışarının gürültüsüyle dolacak sandık.

Sonra bir şey oldu. Küçük ama derin bir kırılma.

Bir yorgunluk, bir duraksama, bir “artık yeter” anı.

Meğer bütün yollar dönüp dolaşıp içimize varıyormuş uyanışı belki de.

İşte o an, dışarıdan içeriye bir kapı aralandı ve en uzun yolculuğumuz başladı.

Ve anladık ki asıl büyüme, sessizlikte olur.

 

Ama sessizlik, ilk başta korkutucudur.

Çünkü orada, tüm maskelerin düşer; karşında duran tek kişi, tüm kırılganlığın, tüm sırların ve tüm söyleyemediklerinle kendindir.

İçine döndüğünde, sessizlik de bir anda dar gelmeye başlar.

Çünkü içinde sakladığın her parça, artık çıplak ve gerçek hâliyle gözlerinin önüne serilir. Ve o an anlarsın ki, kendinle baş başasındır…

Maskesiz, savunmasız ama aynı zamanda gerçek ve özgür.

 

Bir süre sonra fark edersin ki; o sessizlik, bir boşluk değil.

Seni yeniden doğuracak kadar güçlü, seni yeniden inşa edecek kadar derin bir alanmış meğer.

Çünkü her yüzleşme, her dalgalanma, her susuş seni biraz daha köklendirir, biraz daha olgunlaştırır.

 

Bir sabah uyanırsın, kahveni sessizce yudumlarken fark edersin:

Artık kimseye yetişmeye çalışmıyorsun.

Hiçbir yarış kalmamış.

Sadece sen varsın, nefesin var ve o derin, huzurlu sessizlik…

Ve o anda anlarsın:

Büyümek, bazen bir çiçeğin güneşi bekleyişi kadar sade,

bir denizin kendi dalgasına teslim oluşu kadar sessizdir.

Bazen de toprağın karanlıkta kök salışı kadar görünmez ama kararlıdır.

 

İşte tam da bu yüzden kendine dönmek bir kaçış değildir. Aksine en cesur yolculuktur.

Çünkü dış dünyayı değiştirmeye çalışmak kolaydır; asıl önemli olan iç dünyanı görmek, kabullenmek ve sevmek… Kendini terk etmemek ve kendi hikâyeni sevmek. İşte bu gerçek bir uyanıştır.

 

Kendine dönmek dünyadan kopmak değil, aslında dünyayı kendi içinden yeniden kurmaktır.

Ve belki de en sonunda fark edeceğiz:

Gerçek olgunluk, artık kimseye bir şey kanıtlamaya ihtiyaç duymadığın anda gelir.

Sessizliğinle bile ışık saçmayı öğrendin ve artık kendi içindeki bahçede çiçek açıyorsun.

Frost’un da dediği gibi: “En iyi çıkış yolu, her zaman içinden geçmektir.”

 

Yazan:     Öz., Ekim 12, 2025

Fotoğraf: Öz., 11 Nisan 2024 Çınarcık/Yalova

Hiç yorum yok: