Dün bir yazı okudum. Bazen bir sesin kelimeleri,
insanın kendi sessizliğini de anlatır… İçinizde uzun süredir sessiz kalan bir
yerin sesini duymanıza da vesile olur.
Belki aynı sessizliğin içinden geçen herkes gibi ben
de birkaç cümle paylaşmak istedim.
Bana ilham veren ve sessizliği sevmeyi hatırlatan
satırlara teşekkürle…✨
............. ................. ...................
Kendine Dönmek: En Uzun Yolculuk
Bazen en büyük uyanış, kimsenin görmediği bir bahçede sessizce yeşerir.
Ne
bağırarak ne savaşarak ne de kanat çırparak…
Sadece
içeriye doğru bir adım atarsın ve dünya seninle birlikte susar.
Ancak
bizler hayat boyunca ruhumuzun sessiz çağrılarına kulak vermek yerine büyümeyi
ve iyileşmeyi hep dışarıda aradık: Birilerinin onayında, birilerinin alkışında,
dünyanın gürültüsünde ve telaşında…
Sanki
ne kadar dışarı bakarsak, o kadar var olacağız sandık.
Kendi
sessizliğimizin derinliklerine dönmek yerine, gözlerimizi içimize çevirmekten
sakındık, hep başka gözlerde var olmayı seçtik.
Sanki
içimizdeki boşluk, dışarının gürültüsüyle dolacak sandık.
Sonra
bir şey oldu. Küçük ama derin bir kırılma.
Bir
yorgunluk, bir duraksama, bir “artık yeter” anı.
Meğer
bütün yollar dönüp dolaşıp içimize varıyormuş uyanışı belki de.
İşte
o an, dışarıdan içeriye bir kapı aralandı ve en uzun yolculuğumuz başladı.
Ve
anladık ki asıl büyüme, sessizlikte olur.
Ama
sessizlik, ilk başta korkutucudur.
Çünkü
orada, tüm maskelerin düşer; karşında duran tek kişi, tüm kırılganlığın, tüm sırların
ve tüm söyleyemediklerinle kendindir.
İçine
döndüğünde, sessizlik de bir anda dar gelmeye başlar.
Çünkü
içinde sakladığın her parça, artık çıplak ve gerçek hâliyle gözlerinin önüne
serilir. Ve o an anlarsın ki, kendinle baş başasındır…
Maskesiz,
savunmasız ama aynı zamanda gerçek ve özgür.
Bir
süre sonra fark edersin ki; o sessizlik, bir boşluk değil.
Seni
yeniden doğuracak kadar güçlü, seni yeniden inşa edecek kadar derin bir alanmış
meğer.
Çünkü
her yüzleşme, her dalgalanma, her susuş seni biraz daha köklendirir, biraz daha
olgunlaştırır.
Bir
sabah uyanırsın, kahveni sessizce yudumlarken fark edersin:
Artık
kimseye yetişmeye çalışmıyorsun.
Hiçbir
yarış kalmamış.
Sadece
sen varsın, nefesin var ve o derin, huzurlu sessizlik…
Ve o
anda anlarsın:
Büyümek,
bazen bir çiçeğin güneşi bekleyişi kadar sade,
bir
denizin kendi dalgasına teslim oluşu kadar sessizdir.
Bazen
de toprağın karanlıkta kök salışı kadar görünmez ama kararlıdır.
İşte tam da bu yüzden kendine dönmek bir kaçış değildir. Aksine en cesur yolculuktur.
Çünkü
dış dünyayı değiştirmeye çalışmak kolaydır; asıl önemli olan iç dünyanı görmek,
kabullenmek ve sevmek… Kendini terk etmemek ve kendi hikâyeni sevmek. İşte bu
gerçek bir uyanıştır.
Kendine
dönmek dünyadan kopmak değil, aslında dünyayı kendi içinden yeniden kurmaktır.
Ve
belki de en sonunda fark edeceğiz:
Gerçek
olgunluk, artık kimseye bir şey kanıtlamaya ihtiyaç duymadığın anda gelir.
Sessizliğinle
bile ışık saçmayı öğrendin ve artık kendi içindeki bahçede çiçek açıyorsun.
Frost’un
da dediği gibi: “En iyi çıkış yolu, her zaman içinden geçmektir.”
Yazan: Öz., Ekim 12, 2025
Fotoğraf: Öz., 11 Nisan 2024 Çınarcık/Yalova

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder