Kitap Alıntılarım etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Kitap Alıntılarım etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

27 Temmuz 2011 Çarşamba

YERALTINDAN NOTLAR KİTABI'NDAN ALINTILAR

"...her şeyi tam anlamıyla algılamak bir hastalıktır.İnsanın günlük yaşamı içinde yalın bir anlama gücü,XIX.yy aydınının anlayış gücünün yarısı,hatta dörtte biri bie yeterlidir...Yani insanlar sıradan kişilerin ve işini bilenlerin anlayışıyla yetinmelidir.

"Kolay kazanılmış bir mutluluk mu?Yoksa insanı yücelten acı mı daha iyi?"

"Acı duymak anlamanın tek kaynağıdır."

“Belki de insan yalnızca refahtan değil,acıdan da aynı ölçüde hoşlanıyor.Hatta acının mutluluk kadar yararlı olduğu bile düşünülebilir.İnsanın , zamanı geldiğinde , acıyı tutkuya varan derecede sevdiği de bir gerçektir.”

“Benim kişisel düşünceme göre,yalnızca refahı sevmenin biraz ayıp yanı bile vardır.İyi mi kötü mü olduğunu bilmem ama bazen bir şeyleri kırıp dökmenin bile kendine özgü bir tadı olabiliyor.Bu açıdan,ne yalnız başına refahı,ne de yalnız başına acıyı yeğlerim...Acı,kuşku ve inkar demektir...Bununla birlikte ,insan gerçek acıyı tatmak istediğinden,çevresinde bir kargaşa yaratmak,yok etmek,dağıtmak hevesinden asla kendisini uzaklaştıramaz.Bizim manevi varlığımızın biricik kaynağı acı değil mi?”

“Doğa yasası olması gereken davranış acıyı azaltmaz,bilakis çoğaltır.”

“İnsanın gözü yalnızca kederi ve acıyı görür de mutluluğu fark etmez.Düşününce , mutluluktan da yeterince payımızı aldığımızı görürüz.”

“Bir kere olsun bilinçli olmayı bir yana bırakarak,nedenleri aramadan,derinliğine düşünmeden,gözü kapalı kendini bırak bakalım duygularının aklına.”

“Yağmur yağarken bir saray yerine bir tavuk kümesi görsem, ıslanmamak için oraya sığınırdım.Ama kümes, beni yağmurdan korudu diye de ona minnettar kalıp,saray gibi göremem doğrusu.Şimdi ; bana gülerek, böyle bir durumda kümesle sarayın arasında bir fark olmadığını söyleyeceksiniz.'Evet, yaşamda tek amacımız ıslanmamak olsaydı söylediğiniz doğru olurdu' diye cevap veriyorum size.”

“İçimdeki duygularım hep beni izlediler.Ortaya çıkmak için zaman ve fırsat arıyorlardı;ama bunlara izin vermiyor,özellikle engelliyordum.”

"Ben gerçekten kötü bir insan değilim.Ne aksi bir adamım ne uysal; ne namuslu, ne alçak, ne de onurlu biriyim. Ne kahramanım, ne de bir korkak.Hiçbir şey olamadım."

“Ne herhangi bir kişiye benziyordum,ne de herhangi biri bana.Ben tek başımaydım,onlarsa hep birlikteydiler...”

“Siz insanı eski alışkanlıklarından vazgeçirmek ,onun iradesini bilimle , sağduyuyla uzlaşacak biçimde düzenlemek istiyorsunuz.Ancak insanların değişmesinin yalnızca olanaklı değil, aynı zamanda zorunlu olduğunu nereden biliyorsunuz? İnsan iradesinin böylesine düzeltilmeye gereksinmesi olduğu konusundaki kararınızı neye göre veriyorsunuz?Kısacası , böyle bir düzeltmenin insana gerçekte yarar sağlayacağına nasıl karar verdiniz?Aklın ve matematiğin desteklediği,gerçek ve normal çıkarlara karşı gelmenin ,insan için hep yararlı olduğuna,bunun hepimiz için bir yasa sayılacağına neden inanıyorsunuz?”

"İnsan olmak için neden çabalıyoruz ki...İnsanın etiyle kemiğiyle,kanıyla bir genelleme yapıp,sonra da içinden çıkamıyoruz.'Genel bir insan'anlamını bilmeden,ne olduğu belli olmayan bir şey için çalışıyoruz .Gerçekte insanlar ölü doğmuştur.Uzun zamandır canlı olmayan babalardan çoğalıyoruz.Bu durumdan zevk alıyoruz.Bir fırsatını bulsak,neredeyse beynimizdeki fikirlerden ve düşüncelerden doğmayı gerçekleştireceğiz."

“Akıllı insanların bir baltaya sap olamayacaklarını ve yaşamda başarılı olanların sadece aptallar olduğunu düşünerek avutuyordum kendimi.XIX.yüzyılın insanı öncelikle iradesiz olmalıdır,hatta buna zorunludur.Becerikli ,iradeli bir insan oldukça dar kafalıdır.”

“Bütün güzel ve yüce şey'lerin inceliğini kavramaya hazır olduğumda,evet böyle zamanlarda,bunları hissedeceğime gereksiz,saçma sapan davranışlarda bulunuyorum...Nniçin ben iyilik, güzellik, yücelik gibi şeyler konusundaki anlama gücüm arttıkça, bataklığa daha çok gömülüyor ve boğulacak duruma geliyordum?”

“Sizlerin içinde bulunduğunuz kötü duruma rağmen , başka türlü olamayacağını ,değişemeyeceğinizi,dahası,bunun için zamanınız ve inancınız olsa bile,bunu istemeyeceğinizi anlamanın doyumsuz tadıdır bu.Ayrıca değişmek isteseniz de sonucu etkilemez ;çünkü sizin için başka çıkış yolu yoktur.”

“Üzüntüden,kederden ileri gelen ama kederin ve insanın içinde bulunduğu durumun güçlüğü oranında tadı artan bir zevktir.”

“Her kişinin anılarında sadece dostlarına söyleyebileceği,herkese açamayacağı yanlar vardır. Hatta dostlarına bile söylenmeyecek olan,insanın yalnızca kendisine söyleyebileceği sırlar da olur.Bunların dışında insanın kendine bile açamayacağı sırlar da vardır.Bunların , sahibinin onuru ölçüsünde artacağını söyleyebiliriz.”

"İşte, ben yapmacıksız bir insanı; onu özene bezene topraktan yaratan şefkatli bir doğa ananın görmek istediği gibi gerçek ve normal bir insan sayarım.Böyle bir insanı korkunç derecede kıskanırım. Yani böyle bir insan aptaldır!" 

“Kendisini aşağılamaktan hoşlanan bir insanın kendi özüne saygısı kalır mı?”

“Ben yaşadığımı anlamak için kendi kendime bir çeşit yaşama oyunu oynar,serüvenler uydururdum.”

“İnsanın adalet yerini bulsun diye öç almak istediği söylenir.”

"İki kez de böyle aşık olmayı denedim ve bu yüzden olmadık acılar çektim. Kalbimin bir köşesinde bu acıya inanamazlık, hem de bu acıyla alay etmek yeşerirken, yine de acı çekmeyi sürdürdüm. Üstelik sırılsıklam bir aşık gibi kıskanıyor ve kendimi kaybediyordum.Bunun tek sebebi can sıkıntısıydı."

“Sistemlere ve bazı soyut kavramlara öylesine bağlı olan insan mantıklı olabilmek için, gerçeği bile rek değiştirmeye, gözlerini ve kulaklarını kapamaya razı olur.”

“Uygarlık neyimizi yumuşatmıştır ki?Uygarlığın insanlarda duyguların çeşitlerini çoğaltmaktan başka bir işe yaradığı yok.Oysa duyguların çeşitlenmesiyle birlikte , bir de bakıyorsunuz ki insanlar kan dökmekten daha çok hoşlanır hale geliyorlar.”

“Kişi uygarlığa bulaştıkça eskisinden daha iğrenç olmasa,daha fazla kan dökmese bile,daha kötü can aldığı bir gerçektir.Eskiden insanlar hak için kan dökerler,bu yüzden rahatça birbirlerini öldürürlerdi.Çağımızdaysa , insanı öldürmek suç sayıldığı halde yine de cinayetlerin ardı arkası kesilmiyor.”

“Tüm isteklerimizin ve kaprislerimizin de formülü bulunursa?Daha doğrusu,bunların temellerine,hangi yasalarla oluşup geliştiklerine,çeşitli durumlarda hangi yolları izlediklerine ilişkin kesin bir matematiksel formül ortaya çıksa...İşte o zaman,büyük bir olasılıkla,insan belki de hiçbir şey istememeye başlar;çünkü formüle bakarak istemenin ne tadı olabilir ki?Çünkü özgür isteği,iradesi olmayan insan istemeyi bilir mi?”

“Sözün gelişi, sana maymundan geldiğimizi kanıtlamışlarsa, bu gerçeği yüzünü buruşturmadan kabul edeceksin. Gövdendeki tek bir yağ damlasının senin için yüz binlerce hemcinsininkinden değerli olması gerektiği; erdem, sorumluluk, safsata, boş inanç denen şeylerin hep bu sonuca göre çözümlendiği kanıtlanırsa yine olduğu gibi kabul edeceksin, çünkü matematiğin ‘iki kere iki dört eder’ kesin sonucu vardır bunlarda. Hele bir karşı durmaya kalkın; ‘Aman efendim, nasıl karşı çıkarsınız? Bu, iki kere ikinin dört etmesi kadar açıktır! Doğa size danışmaz, onun sizin isteklerinizle, yasalarının hoşunuza gidip gitmediğiyle işi yoktur. Doğayı olduğu gibi, bütün sonuçlarıyla kabul etmek zorundasınız. Duvar duvardır ,taş da taş...’ diye bağırırlar. Aman tanrım, herhangi bir sebepten ötürü doğa yasaları ile iki kere ikinin dört ettiği hoşuma gitmiyorsa, bana ne bu yasalardan, bana ne aritmetikten? Duvarı delmeye gücüm yetmiyorsa, ‘ille deleceğim’ diye yırtınmam elbette; ama önümde yıkmaya gücümün yetmediği bir taş duvar bulunmasına da razı olamam.”

“İnsanın kasıtlı ve bilinçli olarak zararlı,anlamsız hatta son derece ahmakça bir isteğe kapıldığı tek bir durum vardır.Bu , ne kadar anlamsız olursa olsun,istemek hakkına sahip olmak,yalnızca akla uygun olan şeyleri istemek zorunda olmamak isteğidir.”

“İsteseniz de dilinizi çıkaramayacağınız,bütün bakışlardan uzakta ,nanik bile yapamayacağınız,sonsuza kadar ayakta kalacak camdan bir saraya inanmışsınız.Belki de bunları yapamayacağım için bu saraydan çekiniyorum.”

“İş çizelgeyle matematiğe dayanınca,ortada iki kere ikinin dört etmesinden başka bir şey dönmezse ,iradenin sözü edilebilir mi?İki kere iki,benim iradem karışmasa bile dört ediyor.İrade demek ,bu mudur?”

“Gururunuz yüzünden en küçük şeyleri bile sorun haline getirip,içinizde gerçeği çarçur ediyorsunuz.”

“Çağımızda , aklı başında olan her insan korkaktır,köle ruhludur ve ne yazık ki böyle olmak zorundadır.”

"Hiç kimseyle tek laf etmek istemezken; ani değişikliklerde bulunur, iş arkadaşlarımla konuşmak ve arkadaşlık etmek için neredeyse can atardım. Onlara duyduğum bu soğukluk birden ortadan kalkar, sevgiye dönüşürdü. Kim bilir, belki de bu duygular gerçekte yoktu, belki de kitaplardan kapma yapmacık duygulardı."

"En bayağı ve en aşağılık insanların aynı zamanda namus timsali olarak kalabilmeleri ancak bizim ülkemizde mümkündür!"
“Onu kurtaracak , uçurumların derinliklerine yuvarlanmaktan koruyarak yeniden yaşama dönmesini sağlayacak olan biricik güç sevgiydi.”

“Utangaç , temiz yürekli insanlar kendilerini çözümlemek isteyenlere bir çeşit çekingenlik duygusuyla sığınır ve kendilerini saklayarak alaycı bir ifadeye başvururlar.”

'' Aslında benim ne istediğimi biliyor musun? Hepinizin canı cehenneme! Rahatlık, sakinlik istiyorum! Kendi huzurum için bütün dünyayı beş paraya satarım ben. Beni kıyametin kopmasıyla çaysız kalmam arasında bir seçime zorlasalar, dünyanın batmasını umursamaz, çayımdan vazgeçmeyeceğimi haykırırdım.''

“İnsan yaşamı boyunca bir kez , o da bir bunalım sırasında içini döker. ”
“Hareketlerimde başkalarınınkinden farklı bir yön çizeceğim diye ödüm kopuyordu.Fakat başka biri olmaya kim dayanabilirdi ki?”

"Bence iki kere iki dört yalnızca bir küstahlık. İki kere ikiyi yolunuzun ortasında külhanbey gibi duran, ellerini beline koymuş, her yana tükürükler saçan biri olarak düşünüyorum. Sonra da onun mükemmel bir varlık olabileceğini de kabul ediyorum ama her şeyi güzel görmeye başladıktan sonra, iki kere ikinin dört değil de beş olduğunu düşünmek ve bundan zevk duymak da olumlu olabilir." 

“İnsan gelgeç gönüllü,bir dalda durmayan yaratıktır.Belki de satranç oyunları gibi amaca ulaşmayı değil,amaca giden yolu sever.”

“Ben onu isteklerimde ve hayallerimde yaşatıyorum ya , bu bana da yeter;isteklerim var oldukça,o da var olacaktır.”

“Kalp birkez kırıldı mı, hiç kimseye aldırmaz ve hiçbirşeyi umursamaz. Belki mutluluğun sonu, ama huzurun başlangıcıdır bu. “

“Tam olarak anlama gücüne sahip bir insan kendisine saygı duyabilir mi hiç?”

“Yoksa dünyaya gelişimin tek nedeni,varlığımın bir yalan olduğu sonucuna varmak için mi?”

"..ama şuna iyice inanıyorum ki, değil fazlasıyla bilinçli olmak, bilincin her türlüsü hastalıktır.”

"Benim yaşam biçimim şudur:Sizlerin yarı yolda bıraktığınız şeyleri sonuna kadar götürmek yalnızca."


6 Temmuz 2011 Çarşamba

Aylak Adam ' dan Alıntılar

Bu kitapta hayata ,düzene,gerçek sevgiye ulaşma umuduna ait o kadar etkileyici cümle var ki.İşte seçtiklerim :

“Ne yamansınız dökme kalıplarınızla; bir şeyi onlara uydurmadan rahat edemezsiniz.”

“Akşamları elinizde paketlerle dönersiniz.Sizi bekleyenler vardır.Rahatsınız. Hem ne kolay rahatlıyorsunuz.İçinizde boşluklar yok.Neden ben de sizin gibi olamıyorum?Bir ben miyim düşünen?Bir ben miyim yalnız?”

“Tutamak sorunu dedim. Dünyada hepimiz sallantılı, korkuluksuz bir köprüde yürür gibiyiz.Tutunacak bir şey olmadı mı insan yuvarlanır. Tramvaydaki tutamaklar gibi. Uzanır tutunurlar. Kim zenginliğine tutunur; kimi müdürlüğüne; kimi işine,sanatına. Çocuklarına tutunanlar vardır.
Herkes kendi tutmağının en iyi, en yüksek olduğuna inanır. Gülünçlüğünü fark etmez. Kağızman köylerinden birinde bir çift öküzüne tutunan bir adam tanıdım. Öküzleri besiliydi , pırıl pırıldı.
Herkesin, “- Veli ağanın öküzleri gibi öküz, yoktur, ” demesini isterdi. Daha gülünçleri de vardır. Ben, toplumdaki değerlerin ikiyüzlülüğünü, sahteliğini, gülünçlüğünü göreli beri, gülünç olmayan tek tutamağı arıyorum:
Gerçek sevgiyi! Bir kadın. Birbirimize yeteceğimizi, benimle birlik düşünen,
duyan, seven bir kadın!”

“Eve gelirken on paket sigarayla bir deste kibrit aldı. Odasının ışığını yaktı.
Elindekileri karyolanın altına, boş bavula koydu. Çevresine bakındı.Yoktu.Oturma odasını da aradı.Orada da yoktu. Bunca lüzumsuz eşya vardı da, neden en gereken bir sigara küllüğü yoktu.Kadınlar da böyleydi.Dünyada gereğinden çok kadın vardı.Ama, yalnız bir teki yoktu.”
 
“Ertesi gün sıkıcı bir sabahla başlayacaktı.Kim bilir,iç sıkıntısı olmasa, belki insanlar işe gitmeyi unuturlardı.'İş avutur ,'derdi babası.O böyle avuntu istemiyordu.Bir örnek yazılar yazmak,bir örnek dersler vermek,bir örnek çekiç sallamaktı onların iş dedikleri….Kornasını ötekilerden başka öttüren bir şoför, çekicini başka ahenkle sallayan bir demirci bile ikinci gün kendi kendini tekrarlıyordu.Yaşamanın amacı alışkanlıktı,rahatlıktı.Çoğunluk çabadan,yenilikten korkuyordu.Ne kolaydı onlara uymak! “

“Ya insanlar?Onların yaşamasında her şey ayrıntı.Önemli olan yemek değil , yenecek yemeğin çeşididir ;giysi değil , giysinin çeşidi ; ayakkabının çeşidi. Günlerin adı bile.. Belli günlerde belli yaşamları vardır.Pazar günleri pazarlık yaşamalarını kuşanırlar, çarşambaları çarşambalık! Hep ayrıntılar!Paranın sayısı gibi.”
 
“İnsanlarda anlayamadığı bir şey de gazete okumalarıydı.Neden her sabah içlerini karartmak gereğini duyarlardı acaba?Futbol maçı hastalarınınkini anlıyordu.Ya ötekiler?Binlerce gazete satılıyor bu şehirde.Örneğin şu yaşlı adam!Yoksa Fatih’te iki ev yandı başlığını görüp’İyi,benim orada evim yok,’diye düşünebilmek rahatlığı için mi okur?Bir adam karısını öldürdü.’İyi etmiş.Kim bilir ne namussuzdu.’Çin’de isyan. ‘Beter olsunlar,kırsınlar birbirlerini.Bize dokunmasınlar da!..’Bu ‘biz’dediği daha çok ‘ben’değil mi?’Ben,benim,bana,beni!’”

“Araçları ,kullanılmaları gereken amaçtan sürekli olarak değişik amaçlar için kullanmak gösteriştir.Sağlam adamın elinde çevirdiği baston gibi.İnsan başını güneşten korumak için yapılan şapkanın kadın başlarında yarım limon kadar ufalması gibi.Bir yere çabuk gitmek için binilmesi gereken bisiklete,şortlu bacaklarla,caddede gezinti için binmek gibi.Züppeliktir bu,gösteriştir.”

“Kılığı düzgün bir adamın sokakta simit yemesi yasaktır.Bütün yasaklar gibi bunun da bir kaçamak yolu yok mu?Simidi kır,cebine sok.Tek elinle bir lokma koparıp,kimseye sezdirmeden ağzına at.Ama,ben dişlerim sağlamken ısıracağım.”

“…Ben Eli Paketliler sokağı diyorum.Komşusunun saygısını yitireceğinden başka sıkıntısı olmayanlar yaşar burda.”
 
“Kafasından geçene güldü. Duraktakiler dönüp baktılar. Kadının biri kaşlarını çattı. Sokakta kendi kendine sesli gülünemeyeceğini bilmeyen yoktu. ‘Ne adamlar be. Güldüysem güldüm, size ne?’Duramadı orda, yürüdü. Eve gitmeyecek. İçindeki 'sinemadan çıkmış kişi' yi öldürdüler. Sağ kalan sıkıntılı, kızgın. Hep ölçülü-biçimli mi davranmak gerek? Kim demiş? Başkaları onu eve gidecek sanırken o gidip bir meyhanede içecek.”

"Ben çoğu geceler içiyorum. Şakağımdaki ağrıyı duymamak için, iştah açmak için falan diyorum ama değil, biliyorum. Bir çeşit umutsuzluktan kurtulmak için. Belki kendi kendimden. İki çeşit içen vardır. Biri, benim gibi, kurtuluşu içkiden beklemenin utancıyla içer.Bir de şu çevrendekilere bak. Bunlar neden içiyorlar? Toplum içinde yaşamanın baskısını, yükünü hafifletmek için. Çekinmeden bağırmak, yüksek sesle gülmek için. Dışarda bağırmak, kahkaha atmak yasaktır. Sokakta hiç gülmemek için burada gülerler. Böylesi az içer. Ya ben? İçiyorum da kurtulabiliyor muyum?Belki yalnız baş ağrısından."

“Nasıl kolayca söyleyiveriyor bunu.Sevmek!Kelimelere herkes kendine göre bir anlam, bir değer veriyor galiba.Bu değerler aynı olmadıkça iki kişi iki ayrı dil konuşuyorlarmış gibi olmuyor mu? “
 
"İnsan kendine uygun olmayanı bağışlamaz.Biz hoşgörüsü olmadığını bile bile, başkalarında kendininkinden ayrıyı bağışlamaya çalışana hoşgörülü diyoruz"

“Neredeydi insanlar?Onlar yalnız evleri yanarken dışarı uğrarlardı.”

“Bir şey var ,ama eksile eksile var.”

 “Beni anlasa o da benimle aynı düşü görse!..”

“Şimdi ben ona yokum.Olsun.Uykudaki yokluk gibi bu,geçici.Uyanınca ona daha çok varım”
 
“Herkes onun gibi değil miydi?En az umutlanmaları gerektiği zamanlar en çok umarlardı.”

“Neden insanlar susmayı bilmiyor.”

“Yemeğe,yemeğe.Canım istemiyor desem başıma toplanırlar.Kadınların neden evlendiklerini anlıyorum.Yalnız kalabilmek için.”

“Arkasındaki çocuklar güldüler.Böyle içten yalnız çocuklar gülebilir.Bir de deliler…”

"... hep bu masada buluşmasınlar istiyordu.Alışmaktan korkuyordu.Böyle giderse bu masa sevgilerinin kutsal yeri olacaktı. Bir yerleri olması kötüydü.Sonra insan kendinin değil, o yerin isteğine uygun yaşamaya başlardı."

"Yüzüne baktıkça ona sarılmaktan çekiniyordu. İçini böyle çırılçıplak açan birinin, artık bunları gören insanı sevemeyeceğini sanıyordu. 'Beni bırakırsa, bunları anlattığı için bırakacak' diye düşündü.''
 
“Güçlüğü umutsuzca zorlamak bile güzeldi.”
 
“Yoksa her şey ben olmadığım zaman ,benim olmadığım yerlerde mi oluyordu?”
 
“İnsanlar haksızken daha çok bağırırlar.”

“Belki daha iyisine ulaşmak elimizde değil.”

 “Dilencinin niye beş gün gelip iki gün gelmediğini,niye hep bu vakit burada olduğunu artık biliyordu.Güldü.Yaman adamdı bu dilenci.İnsanların işten dönerken ucuza huzur satın aldıklarını biliyordu.”

“Konuşan iki adam ayrılmak üzereydiler.El sıkıştılar.’Çıkarın şapkalarınızı!’Çıkardılar.İnsanlardan yenilik beklemek saçmaydı.”

"Konuşmam yetmiyormuş gibi düşünmeye de başladım. En kötüsü buydu. Çoğu insan gibi düşünmeden konuşsaydım kimse bir şey demeyecekti; ama ben düşündüğümü söylemeye kalktım..."

“Her zaman ,önünde yürüyen kadının yüzünü görmeden,güzel olup olmadığını karşıdan gelen erkeklerin gözlerinden anlardı.Güzelse,onu geçtikten sonra dönüp tekrar bir daha bakarlardı. ”

"Sevgi dedikleri bu iç karışıklığı,bu özlem mi yoksa?"
 
“Hep para verip rahatlayacaksın!Ne yapayım ya?İnsanların en kolay anladıkları onun dili değil mi?”
 
“-Senin aradığın kadın dünyada yok,dedi.
-Var!O olmasaydı ben olmazdım.”

 “Sana bakmayı biliyorum ben.”

“Bir gün dünyada dayanılacak tek şeyin sevgi olduğunu öğretecem”

“Asfalta kusmak ,işte yirminci yüzyıl.”
 
“-Merhaba,dedi.
Der demez pişman oldu.Kadın durmuş ona bakıyordu.Sol elini cebinden çıkarıp kulağını kaşıdı.Kadın,
-Sizi tanımıyorum,dedi.
Buna verilecek karşılık belliydi:’Öyleyse tanışalım,’deyip kadının koluna girmesi,’Ne soğuk.Sıcak bir yere girip bir şeyler içsek,’demesi gerekiyordu.Kolaylıklardı bunlar.Kadın bunları bekliyordu ondan.Oysa,
-Ben de,dedi.”

" Adınız Güler, değil mi?
- Ben daha sizinkini bilmiyorum.
-Öğreneceksiniz.Bence insanın adı onunla en az ilgili olan yanıdır.
Doğar doğmaz, o bilmeden başkaları veriyor.Ama yapışıp kalıyor ona.
Onsuz olamıyor. (Sustu.Bir sigara yaktı.)Bakın, şimdi adımdan daha önemli bir şey biliyorsunuz:Sigara içtiğimi.
İşte bir başkası:
Bütün bu ‘siz’ler, ‘iz’ler, ‘uz’lardan sıkılırım ben.Yapmacık, fazlalık gibi gelirler bana.İkinci konuşmamda ‘sen’ diyemeyeceğim biriyle bir daha konuşmam.
Ne dersin (iz)?
-Galiba sizi anlıyorum.
-Yanılıyorsun.’Siz’ anlanamaz, ‘sen’ anlanır.Bazı kitaplarda ‘sizi seviyorum'u okuyunca gülerim.Sanki ‘siz’ sevilirmiş!’Sen’ sevilir, değil mi?
-Seni anlıyorum(Kızardı.)”

“En yakınlarına bile siz diyenler tanırım.Üstelik onları sevdiklerini de söylerler.İnanılır mı onlara?Kibar görünme yapmacığı değil de nedir bu?”
 
“Doğru, hep başkayız.Ayak bastığımız her yer dünyanın merkezi oluyor. Her şey bizim çevremizde dönüyor..’”
 
“Sokak sinemadan çıkmayanlarla dolu;asık yüzleri ,kayıtsızlıkları,sinsi yürüyüşleriyle onu aralarına alıyorlar,eritiyorlar.”
 
 “İnsanları yalan söyledikleri zaman dinlemeyi severim. Olmak istedikleri, olamadıkları ‘kişi’yi anlatırlar.”


12 Aralık 2010 Pazar

P.Coelho

...
"-Marie, farz et ki, iki itfaiyeci küçük bir yangını söndürmek üzere ormana girdiler. Sonra işlerini bitirip bir nehir kenarına vardıklarında birinin yüzü tümüyle siyaha bulanmışken diğerinin yüzü tertemizdir. Sorum şu: Bu ikisinden hangisi yüzünü yıkayacaktır sence?
- Aptalca bir soru bu. Elbette yüzü kirli olan.
- Hayır, yüzü kirli olan diğerine bakacak ve kendi yüzünün de onunki gibi olduğunu sanacak. Ve tersine yüzü temiz olan da yüzü kir içinde olan meslektaşını görüp kendi kendine: Ben de kirlenmiş olmalıyım. En iyisi yıkanayım diyecektir.
- Ne anlatmaya çalışıyorsun?
- Demek istiyorum ki, hastanede geçirdiğim süre içinde, sevdiğim kadınlarda hep kendimi aradığımı anladım. Onların sevgi dolu, tertemiz yüzlerine bakıyor ve o yüzlerde kendi yüzümün yansımasını görüyordum. Onlar, diğer yandan bana bakıyorlar ve yüzümdeki kiri görüyorlardı; ne kadar akıllı ya da ne kadar özgüvenli olurlarsa olsunlar, kendi yansımalarını bende görmeyi bırakıp olduklarından çok daha kötü olduklarını düşündüler. Lütfen, bunun sana olmasına izin verme."

"Bazı şeylerin gitmesini izin vermek işte bu nedenle çok önemlidir. Onları serbest bırakmak. Gevşek olanı kesmek. İnsanların hiç kimsenin işaretli kağıtlarla oynamadığını anlaması gerekiyor; bazen kazanırırz ve bazen de kaybederiz. Hiçbir şeyi geri almayı bekleme, yaptıkların için takdir edilmeyi bekleme, ne kadar zeki olduğunun keşfedilmesini bekleme ya da aşkının anlaşılmasını. Daireyi tamamla. Gururlu, yetersiz ya da kibirli olduğun için değil, sadece artık onun senin yaşamında yeri olmadığı için. Kapıyı kapat, plağı değiştir, evi temizle, tozdan kurtul. Geçmişte olduğun kişi olmayı bırak ve şu anda kimsen o ol."