Yeraltından Notlar etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Yeraltından Notlar etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

27 Temmuz 2011 Çarşamba

YERALTINDAN NOTLAR KİTABI'NDAN ALINTILAR

"...her şeyi tam anlamıyla algılamak bir hastalıktır.İnsanın günlük yaşamı içinde yalın bir anlama gücü,XIX.yy aydınının anlayış gücünün yarısı,hatta dörtte biri bie yeterlidir...Yani insanlar sıradan kişilerin ve işini bilenlerin anlayışıyla yetinmelidir.

"Kolay kazanılmış bir mutluluk mu?Yoksa insanı yücelten acı mı daha iyi?"

"Acı duymak anlamanın tek kaynağıdır."

“Belki de insan yalnızca refahtan değil,acıdan da aynı ölçüde hoşlanıyor.Hatta acının mutluluk kadar yararlı olduğu bile düşünülebilir.İnsanın , zamanı geldiğinde , acıyı tutkuya varan derecede sevdiği de bir gerçektir.”

“Benim kişisel düşünceme göre,yalnızca refahı sevmenin biraz ayıp yanı bile vardır.İyi mi kötü mü olduğunu bilmem ama bazen bir şeyleri kırıp dökmenin bile kendine özgü bir tadı olabiliyor.Bu açıdan,ne yalnız başına refahı,ne de yalnız başına acıyı yeğlerim...Acı,kuşku ve inkar demektir...Bununla birlikte ,insan gerçek acıyı tatmak istediğinden,çevresinde bir kargaşa yaratmak,yok etmek,dağıtmak hevesinden asla kendisini uzaklaştıramaz.Bizim manevi varlığımızın biricik kaynağı acı değil mi?”

“Doğa yasası olması gereken davranış acıyı azaltmaz,bilakis çoğaltır.”

“İnsanın gözü yalnızca kederi ve acıyı görür de mutluluğu fark etmez.Düşününce , mutluluktan da yeterince payımızı aldığımızı görürüz.”

“Bir kere olsun bilinçli olmayı bir yana bırakarak,nedenleri aramadan,derinliğine düşünmeden,gözü kapalı kendini bırak bakalım duygularının aklına.”

“Yağmur yağarken bir saray yerine bir tavuk kümesi görsem, ıslanmamak için oraya sığınırdım.Ama kümes, beni yağmurdan korudu diye de ona minnettar kalıp,saray gibi göremem doğrusu.Şimdi ; bana gülerek, böyle bir durumda kümesle sarayın arasında bir fark olmadığını söyleyeceksiniz.'Evet, yaşamda tek amacımız ıslanmamak olsaydı söylediğiniz doğru olurdu' diye cevap veriyorum size.”

“İçimdeki duygularım hep beni izlediler.Ortaya çıkmak için zaman ve fırsat arıyorlardı;ama bunlara izin vermiyor,özellikle engelliyordum.”

"Ben gerçekten kötü bir insan değilim.Ne aksi bir adamım ne uysal; ne namuslu, ne alçak, ne de onurlu biriyim. Ne kahramanım, ne de bir korkak.Hiçbir şey olamadım."

“Ne herhangi bir kişiye benziyordum,ne de herhangi biri bana.Ben tek başımaydım,onlarsa hep birlikteydiler...”

“Siz insanı eski alışkanlıklarından vazgeçirmek ,onun iradesini bilimle , sağduyuyla uzlaşacak biçimde düzenlemek istiyorsunuz.Ancak insanların değişmesinin yalnızca olanaklı değil, aynı zamanda zorunlu olduğunu nereden biliyorsunuz? İnsan iradesinin böylesine düzeltilmeye gereksinmesi olduğu konusundaki kararınızı neye göre veriyorsunuz?Kısacası , böyle bir düzeltmenin insana gerçekte yarar sağlayacağına nasıl karar verdiniz?Aklın ve matematiğin desteklediği,gerçek ve normal çıkarlara karşı gelmenin ,insan için hep yararlı olduğuna,bunun hepimiz için bir yasa sayılacağına neden inanıyorsunuz?”

"İnsan olmak için neden çabalıyoruz ki...İnsanın etiyle kemiğiyle,kanıyla bir genelleme yapıp,sonra da içinden çıkamıyoruz.'Genel bir insan'anlamını bilmeden,ne olduğu belli olmayan bir şey için çalışıyoruz .Gerçekte insanlar ölü doğmuştur.Uzun zamandır canlı olmayan babalardan çoğalıyoruz.Bu durumdan zevk alıyoruz.Bir fırsatını bulsak,neredeyse beynimizdeki fikirlerden ve düşüncelerden doğmayı gerçekleştireceğiz."

“Akıllı insanların bir baltaya sap olamayacaklarını ve yaşamda başarılı olanların sadece aptallar olduğunu düşünerek avutuyordum kendimi.XIX.yüzyılın insanı öncelikle iradesiz olmalıdır,hatta buna zorunludur.Becerikli ,iradeli bir insan oldukça dar kafalıdır.”

“Bütün güzel ve yüce şey'lerin inceliğini kavramaya hazır olduğumda,evet böyle zamanlarda,bunları hissedeceğime gereksiz,saçma sapan davranışlarda bulunuyorum...Nniçin ben iyilik, güzellik, yücelik gibi şeyler konusundaki anlama gücüm arttıkça, bataklığa daha çok gömülüyor ve boğulacak duruma geliyordum?”

“Sizlerin içinde bulunduğunuz kötü duruma rağmen , başka türlü olamayacağını ,değişemeyeceğinizi,dahası,bunun için zamanınız ve inancınız olsa bile,bunu istemeyeceğinizi anlamanın doyumsuz tadıdır bu.Ayrıca değişmek isteseniz de sonucu etkilemez ;çünkü sizin için başka çıkış yolu yoktur.”

“Üzüntüden,kederden ileri gelen ama kederin ve insanın içinde bulunduğu durumun güçlüğü oranında tadı artan bir zevktir.”

“Her kişinin anılarında sadece dostlarına söyleyebileceği,herkese açamayacağı yanlar vardır. Hatta dostlarına bile söylenmeyecek olan,insanın yalnızca kendisine söyleyebileceği sırlar da olur.Bunların dışında insanın kendine bile açamayacağı sırlar da vardır.Bunların , sahibinin onuru ölçüsünde artacağını söyleyebiliriz.”

"İşte, ben yapmacıksız bir insanı; onu özene bezene topraktan yaratan şefkatli bir doğa ananın görmek istediği gibi gerçek ve normal bir insan sayarım.Böyle bir insanı korkunç derecede kıskanırım. Yani böyle bir insan aptaldır!" 

“Kendisini aşağılamaktan hoşlanan bir insanın kendi özüne saygısı kalır mı?”

“Ben yaşadığımı anlamak için kendi kendime bir çeşit yaşama oyunu oynar,serüvenler uydururdum.”

“İnsanın adalet yerini bulsun diye öç almak istediği söylenir.”

"İki kez de böyle aşık olmayı denedim ve bu yüzden olmadık acılar çektim. Kalbimin bir köşesinde bu acıya inanamazlık, hem de bu acıyla alay etmek yeşerirken, yine de acı çekmeyi sürdürdüm. Üstelik sırılsıklam bir aşık gibi kıskanıyor ve kendimi kaybediyordum.Bunun tek sebebi can sıkıntısıydı."

“Sistemlere ve bazı soyut kavramlara öylesine bağlı olan insan mantıklı olabilmek için, gerçeği bile rek değiştirmeye, gözlerini ve kulaklarını kapamaya razı olur.”

“Uygarlık neyimizi yumuşatmıştır ki?Uygarlığın insanlarda duyguların çeşitlerini çoğaltmaktan başka bir işe yaradığı yok.Oysa duyguların çeşitlenmesiyle birlikte , bir de bakıyorsunuz ki insanlar kan dökmekten daha çok hoşlanır hale geliyorlar.”

“Kişi uygarlığa bulaştıkça eskisinden daha iğrenç olmasa,daha fazla kan dökmese bile,daha kötü can aldığı bir gerçektir.Eskiden insanlar hak için kan dökerler,bu yüzden rahatça birbirlerini öldürürlerdi.Çağımızdaysa , insanı öldürmek suç sayıldığı halde yine de cinayetlerin ardı arkası kesilmiyor.”

“Tüm isteklerimizin ve kaprislerimizin de formülü bulunursa?Daha doğrusu,bunların temellerine,hangi yasalarla oluşup geliştiklerine,çeşitli durumlarda hangi yolları izlediklerine ilişkin kesin bir matematiksel formül ortaya çıksa...İşte o zaman,büyük bir olasılıkla,insan belki de hiçbir şey istememeye başlar;çünkü formüle bakarak istemenin ne tadı olabilir ki?Çünkü özgür isteği,iradesi olmayan insan istemeyi bilir mi?”

“Sözün gelişi, sana maymundan geldiğimizi kanıtlamışlarsa, bu gerçeği yüzünü buruşturmadan kabul edeceksin. Gövdendeki tek bir yağ damlasının senin için yüz binlerce hemcinsininkinden değerli olması gerektiği; erdem, sorumluluk, safsata, boş inanç denen şeylerin hep bu sonuca göre çözümlendiği kanıtlanırsa yine olduğu gibi kabul edeceksin, çünkü matematiğin ‘iki kere iki dört eder’ kesin sonucu vardır bunlarda. Hele bir karşı durmaya kalkın; ‘Aman efendim, nasıl karşı çıkarsınız? Bu, iki kere ikinin dört etmesi kadar açıktır! Doğa size danışmaz, onun sizin isteklerinizle, yasalarının hoşunuza gidip gitmediğiyle işi yoktur. Doğayı olduğu gibi, bütün sonuçlarıyla kabul etmek zorundasınız. Duvar duvardır ,taş da taş...’ diye bağırırlar. Aman tanrım, herhangi bir sebepten ötürü doğa yasaları ile iki kere ikinin dört ettiği hoşuma gitmiyorsa, bana ne bu yasalardan, bana ne aritmetikten? Duvarı delmeye gücüm yetmiyorsa, ‘ille deleceğim’ diye yırtınmam elbette; ama önümde yıkmaya gücümün yetmediği bir taş duvar bulunmasına da razı olamam.”

“İnsanın kasıtlı ve bilinçli olarak zararlı,anlamsız hatta son derece ahmakça bir isteğe kapıldığı tek bir durum vardır.Bu , ne kadar anlamsız olursa olsun,istemek hakkına sahip olmak,yalnızca akla uygun olan şeyleri istemek zorunda olmamak isteğidir.”

“İsteseniz de dilinizi çıkaramayacağınız,bütün bakışlardan uzakta ,nanik bile yapamayacağınız,sonsuza kadar ayakta kalacak camdan bir saraya inanmışsınız.Belki de bunları yapamayacağım için bu saraydan çekiniyorum.”

“İş çizelgeyle matematiğe dayanınca,ortada iki kere ikinin dört etmesinden başka bir şey dönmezse ,iradenin sözü edilebilir mi?İki kere iki,benim iradem karışmasa bile dört ediyor.İrade demek ,bu mudur?”

“Gururunuz yüzünden en küçük şeyleri bile sorun haline getirip,içinizde gerçeği çarçur ediyorsunuz.”

“Çağımızda , aklı başında olan her insan korkaktır,köle ruhludur ve ne yazık ki böyle olmak zorundadır.”

"Hiç kimseyle tek laf etmek istemezken; ani değişikliklerde bulunur, iş arkadaşlarımla konuşmak ve arkadaşlık etmek için neredeyse can atardım. Onlara duyduğum bu soğukluk birden ortadan kalkar, sevgiye dönüşürdü. Kim bilir, belki de bu duygular gerçekte yoktu, belki de kitaplardan kapma yapmacık duygulardı."

"En bayağı ve en aşağılık insanların aynı zamanda namus timsali olarak kalabilmeleri ancak bizim ülkemizde mümkündür!"
“Onu kurtaracak , uçurumların derinliklerine yuvarlanmaktan koruyarak yeniden yaşama dönmesini sağlayacak olan biricik güç sevgiydi.”

“Utangaç , temiz yürekli insanlar kendilerini çözümlemek isteyenlere bir çeşit çekingenlik duygusuyla sığınır ve kendilerini saklayarak alaycı bir ifadeye başvururlar.”

'' Aslında benim ne istediğimi biliyor musun? Hepinizin canı cehenneme! Rahatlık, sakinlik istiyorum! Kendi huzurum için bütün dünyayı beş paraya satarım ben. Beni kıyametin kopmasıyla çaysız kalmam arasında bir seçime zorlasalar, dünyanın batmasını umursamaz, çayımdan vazgeçmeyeceğimi haykırırdım.''

“İnsan yaşamı boyunca bir kez , o da bir bunalım sırasında içini döker. ”
“Hareketlerimde başkalarınınkinden farklı bir yön çizeceğim diye ödüm kopuyordu.Fakat başka biri olmaya kim dayanabilirdi ki?”

"Bence iki kere iki dört yalnızca bir küstahlık. İki kere ikiyi yolunuzun ortasında külhanbey gibi duran, ellerini beline koymuş, her yana tükürükler saçan biri olarak düşünüyorum. Sonra da onun mükemmel bir varlık olabileceğini de kabul ediyorum ama her şeyi güzel görmeye başladıktan sonra, iki kere ikinin dört değil de beş olduğunu düşünmek ve bundan zevk duymak da olumlu olabilir." 

“İnsan gelgeç gönüllü,bir dalda durmayan yaratıktır.Belki de satranç oyunları gibi amaca ulaşmayı değil,amaca giden yolu sever.”

“Ben onu isteklerimde ve hayallerimde yaşatıyorum ya , bu bana da yeter;isteklerim var oldukça,o da var olacaktır.”

“Kalp birkez kırıldı mı, hiç kimseye aldırmaz ve hiçbirşeyi umursamaz. Belki mutluluğun sonu, ama huzurun başlangıcıdır bu. “

“Tam olarak anlama gücüne sahip bir insan kendisine saygı duyabilir mi hiç?”

“Yoksa dünyaya gelişimin tek nedeni,varlığımın bir yalan olduğu sonucuna varmak için mi?”

"..ama şuna iyice inanıyorum ki, değil fazlasıyla bilinçli olmak, bilincin her türlüsü hastalıktır.”

"Benim yaşam biçimim şudur:Sizlerin yarı yolda bıraktığınız şeyleri sonuna kadar götürmek yalnızca."


23 Temmuz 2011 Cumartesi

YERALTINDAN NOTLAR

     Aslında Dostoyevski'nin Ezilenler adlı romanını okurken birden kendimi Yeraltından Notlar'ı okurken buldum.Nedense hiçbir zaman tek bir kitap okuyamıyorum.Sanırım birkaç tane birden başlayıp hepsini bir aynı anda bitirmekten zevk alıyorum.Daha fazla okuma alışkanlıklarımı deşifre etmeden kitabı anlatmaya başlasam iyi olacak.

    Kitap için gerçek dünyadan kendisini soyutlamış,asosyal,insanlardan nefret eden, kimi zaman insanları küçümseyen, kimi zaman yücelten, hiçbir kalıba ve düzene sığmak istemeyen, yaşadığı toplum içerisinde kendini kabul ettirme çabası içinde olan,aslında bunu toplum içinde var olmaktan ziyade yaşamda var olmak için çabalayan,kendi gerçeklerini bulmaya çalışan,ruhunun gelgitleri,iç çatışmaları,bazen kendine bile itiraf etmekten korktuğu düşünceleri,kaçışları ,kaygıları,çelişkileri olan modern dünyayla özgürleştiğini sananların aslında tutsaklaştıklarını düşünen,gitgide yalnızlaşan,anlaşılamayan ,kendini bir türlü anlatamayan bir adamın oldukça içten,dürüst ifadelerle anlatılmış yaşamı diyebiliriz.
Ayrıca kitapta Rus aydınları,batılılaşma hareketleri,doğa yasalarını sorgusuz kabul etme ve toplumun bizlere sürekli bir şeyler empoze etmesi de oldukça eleştirilmiş.

Anne babasız büyüdüğü için kendine bakanlar tarafından azarlanan küçük görülüp yatılı okula verilen kendisi küçük yaştan itibaren hem ailesi hem de okuldaki arkadaşları tarafından alaya alındığı için kendisi de içten içe diğer insanları alaya alan,aşağılayan zeki ama tutarsız bir kişilik.Bu aşağılık kompleksiyle sürekli cevap vermeye çalışan ama bir türlü başaramayan harekete geçse bile önemsenmeyen silik bir kişilik.

Roman kahramanı işte bu aşağılanmalar,paylamalar,küskünlükler,kuşkular,problemlerle kuşatılınca ve kendi içindeki gerçekleri bulmak için kendisine bir yeraltı oluşturmuştur .Aslında yeraltı onun bilinçaltı,benliği,karanlık dünyası. Bu yeraltında sınırsız sorgulama,hayal,düş var.Aynı zamanda toplumdaki yozlaşmışlığa,samimiyetsizliklere karşı çıkan zaman zaman bu yer altından çıkan ama tekrar değersiz ve aşağılanmış hissettiğinde ve sağlıklı bir iletişim kuramadığında tekrar insanlara ,kalıplara,topluma duyduğu nefretle yeraltındaki hesaplaşmalarına dönen kendi tanımıyla ‘hasta’bir adam var.

Hazzın,acının,mutluluk kavramının gerçekte ne olduğunu bulmaya çalışır. Kimi zaman acılardan mutluluk duyarken, kimi zaman da insanların kendisiyle alay etmesinden ;hatta tokat atmasından zevk duyar.Bazen kendi yaptığı alçaklıkları,uğradığı hakaretleri ,yapayalnız olduğunu düşündüğünde  bundan büyük bir zevk alır. İnsanların korkaklığın adını “ölçülü davranmak” olarak değiştirdiğinden şikayet eder.Bazı kavramların insanlar tarafından dayattırılmasına karşı olan bir adam.. Kalıpları, insan özgürlüğünün önündeki ‘’taş duvarlar’’ olarak görür.

Aslında bu ve başka yönleriyle Aylak Adam C.karakteriyle benzerlik gösteriyor.İkisi de çalışmayı önemsemeyen,Yeraltı adamı akrabasından kalan mirastan sonra işten ayrılan,C.bildiğimiz gibi bir mirasyediydi zaten.İkisi de topluma yabancılaşmış,toplum tarafından dışlandıklarını düşünen,topluma aldıkları tavır benzer özelikler gösteren,anti sosyal,tek başınalık,hayatı anlamlandırmada zorluk çeken,diğer insanlar gibi alışılmışlığın kolaylığına kaçmak istemeyen farklı olmak isteyen ,arayış içinde olan adamlar..Her ikisinin ismi romanlarda yoktur.Bu belki de onları bu noktada diğer insanlardan ayırıyor.Onlar tanımlanmamış,belirli kalıplara oturtulmamış,hapsedilmemiş.Ama ben Aylak Adam’ın işinin daha zor olduğunu düşünüyorum.Çünkü Yeraltı adamı kendi oluşturduğu dünyasında toplumla çok fazla iç içe değil.Oysa C.sürekli onlarla meşgul.Bu ikiyüzlülüğün içinde.Yeraltı adamı bazen yerüstüne çıkabilme isteği duyuyor.Bazen kızıp tekrar Yeraltına iniyor.Oysa C.nin böyle bir seçeneği yok.C’nin insan içine karışmak için tek seçeneği sinema.Ve en önemlisi de C. gerçek sevgiyi arıyor.

Tekrar kitaba dönersek,

Kitap iki bölümden oluşuyor.YERALTI ve SULU SEPKEN.Yeraltı adlı bölümde kendine ait gizli düşünceleri,toplumumuzda varoluşunun nedenlerini açıklar.Sulu Sepken adlı bölümde ise eski arkadaşlarıyla buluştuğu bir akşam yemeğinin ardından gelişen olaylarla aslında toplum-insan-ahlak sorgulaması yapılıyor.
Dostoyevski ‘Elinizdeki notlar ve yazarı elbette ki uydurmadır’ dese de çoğu  kişi gibi bu yeraltı adamının ben de Dostoyevski olduğunu düşünüyorum.Çoğu yerde neden yeraltına girdiğini ve neden hep bir şeyler yazma ihtiyacı duyduğunu okurlarıyla tartışırcasına,bazen ‘ne düşündüğünüz önemli değil’ diyerek kimi zaman alaylı bir üslupla anlatır.

Zaten kitabın sonunda ’Belki de benimkisi ,edebi bir yapıt yazmak değil de suçlarımın bedelini ödemek oldu.’cümlesiyle yazdıklarının kendi bilinçaltı olduğunu doğrular.

 Eğer siz de bu yer altı adamından yola çıkarak kendi varlığınızı çözmek ,kendi gerçeklerinizi bulmak isterseniz bu kitabı okumalısınız.


Öz.
19 Temmuz Salı