Aylak Adam etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Aylak Adam etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

6 Temmuz 2011 Çarşamba

Aylak Adam ' dan Alıntılar

Bu kitapta hayata ,düzene,gerçek sevgiye ulaşma umuduna ait o kadar etkileyici cümle var ki.İşte seçtiklerim :

“Ne yamansınız dökme kalıplarınızla; bir şeyi onlara uydurmadan rahat edemezsiniz.”

“Akşamları elinizde paketlerle dönersiniz.Sizi bekleyenler vardır.Rahatsınız. Hem ne kolay rahatlıyorsunuz.İçinizde boşluklar yok.Neden ben de sizin gibi olamıyorum?Bir ben miyim düşünen?Bir ben miyim yalnız?”

“Tutamak sorunu dedim. Dünyada hepimiz sallantılı, korkuluksuz bir köprüde yürür gibiyiz.Tutunacak bir şey olmadı mı insan yuvarlanır. Tramvaydaki tutamaklar gibi. Uzanır tutunurlar. Kim zenginliğine tutunur; kimi müdürlüğüne; kimi işine,sanatına. Çocuklarına tutunanlar vardır.
Herkes kendi tutmağının en iyi, en yüksek olduğuna inanır. Gülünçlüğünü fark etmez. Kağızman köylerinden birinde bir çift öküzüne tutunan bir adam tanıdım. Öküzleri besiliydi , pırıl pırıldı.
Herkesin, “- Veli ağanın öküzleri gibi öküz, yoktur, ” demesini isterdi. Daha gülünçleri de vardır. Ben, toplumdaki değerlerin ikiyüzlülüğünü, sahteliğini, gülünçlüğünü göreli beri, gülünç olmayan tek tutamağı arıyorum:
Gerçek sevgiyi! Bir kadın. Birbirimize yeteceğimizi, benimle birlik düşünen,
duyan, seven bir kadın!”

“Eve gelirken on paket sigarayla bir deste kibrit aldı. Odasının ışığını yaktı.
Elindekileri karyolanın altına, boş bavula koydu. Çevresine bakındı.Yoktu.Oturma odasını da aradı.Orada da yoktu. Bunca lüzumsuz eşya vardı da, neden en gereken bir sigara küllüğü yoktu.Kadınlar da böyleydi.Dünyada gereğinden çok kadın vardı.Ama, yalnız bir teki yoktu.”
 
“Ertesi gün sıkıcı bir sabahla başlayacaktı.Kim bilir,iç sıkıntısı olmasa, belki insanlar işe gitmeyi unuturlardı.'İş avutur ,'derdi babası.O böyle avuntu istemiyordu.Bir örnek yazılar yazmak,bir örnek dersler vermek,bir örnek çekiç sallamaktı onların iş dedikleri….Kornasını ötekilerden başka öttüren bir şoför, çekicini başka ahenkle sallayan bir demirci bile ikinci gün kendi kendini tekrarlıyordu.Yaşamanın amacı alışkanlıktı,rahatlıktı.Çoğunluk çabadan,yenilikten korkuyordu.Ne kolaydı onlara uymak! “

“Ya insanlar?Onların yaşamasında her şey ayrıntı.Önemli olan yemek değil , yenecek yemeğin çeşididir ;giysi değil , giysinin çeşidi ; ayakkabının çeşidi. Günlerin adı bile.. Belli günlerde belli yaşamları vardır.Pazar günleri pazarlık yaşamalarını kuşanırlar, çarşambaları çarşambalık! Hep ayrıntılar!Paranın sayısı gibi.”
 
“İnsanlarda anlayamadığı bir şey de gazete okumalarıydı.Neden her sabah içlerini karartmak gereğini duyarlardı acaba?Futbol maçı hastalarınınkini anlıyordu.Ya ötekiler?Binlerce gazete satılıyor bu şehirde.Örneğin şu yaşlı adam!Yoksa Fatih’te iki ev yandı başlığını görüp’İyi,benim orada evim yok,’diye düşünebilmek rahatlığı için mi okur?Bir adam karısını öldürdü.’İyi etmiş.Kim bilir ne namussuzdu.’Çin’de isyan. ‘Beter olsunlar,kırsınlar birbirlerini.Bize dokunmasınlar da!..’Bu ‘biz’dediği daha çok ‘ben’değil mi?’Ben,benim,bana,beni!’”

“Araçları ,kullanılmaları gereken amaçtan sürekli olarak değişik amaçlar için kullanmak gösteriştir.Sağlam adamın elinde çevirdiği baston gibi.İnsan başını güneşten korumak için yapılan şapkanın kadın başlarında yarım limon kadar ufalması gibi.Bir yere çabuk gitmek için binilmesi gereken bisiklete,şortlu bacaklarla,caddede gezinti için binmek gibi.Züppeliktir bu,gösteriştir.”

“Kılığı düzgün bir adamın sokakta simit yemesi yasaktır.Bütün yasaklar gibi bunun da bir kaçamak yolu yok mu?Simidi kır,cebine sok.Tek elinle bir lokma koparıp,kimseye sezdirmeden ağzına at.Ama,ben dişlerim sağlamken ısıracağım.”

“…Ben Eli Paketliler sokağı diyorum.Komşusunun saygısını yitireceğinden başka sıkıntısı olmayanlar yaşar burda.”
 
“Kafasından geçene güldü. Duraktakiler dönüp baktılar. Kadının biri kaşlarını çattı. Sokakta kendi kendine sesli gülünemeyeceğini bilmeyen yoktu. ‘Ne adamlar be. Güldüysem güldüm, size ne?’Duramadı orda, yürüdü. Eve gitmeyecek. İçindeki 'sinemadan çıkmış kişi' yi öldürdüler. Sağ kalan sıkıntılı, kızgın. Hep ölçülü-biçimli mi davranmak gerek? Kim demiş? Başkaları onu eve gidecek sanırken o gidip bir meyhanede içecek.”

"Ben çoğu geceler içiyorum. Şakağımdaki ağrıyı duymamak için, iştah açmak için falan diyorum ama değil, biliyorum. Bir çeşit umutsuzluktan kurtulmak için. Belki kendi kendimden. İki çeşit içen vardır. Biri, benim gibi, kurtuluşu içkiden beklemenin utancıyla içer.Bir de şu çevrendekilere bak. Bunlar neden içiyorlar? Toplum içinde yaşamanın baskısını, yükünü hafifletmek için. Çekinmeden bağırmak, yüksek sesle gülmek için. Dışarda bağırmak, kahkaha atmak yasaktır. Sokakta hiç gülmemek için burada gülerler. Böylesi az içer. Ya ben? İçiyorum da kurtulabiliyor muyum?Belki yalnız baş ağrısından."

“Nasıl kolayca söyleyiveriyor bunu.Sevmek!Kelimelere herkes kendine göre bir anlam, bir değer veriyor galiba.Bu değerler aynı olmadıkça iki kişi iki ayrı dil konuşuyorlarmış gibi olmuyor mu? “
 
"İnsan kendine uygun olmayanı bağışlamaz.Biz hoşgörüsü olmadığını bile bile, başkalarında kendininkinden ayrıyı bağışlamaya çalışana hoşgörülü diyoruz"

“Neredeydi insanlar?Onlar yalnız evleri yanarken dışarı uğrarlardı.”

“Bir şey var ,ama eksile eksile var.”

 “Beni anlasa o da benimle aynı düşü görse!..”

“Şimdi ben ona yokum.Olsun.Uykudaki yokluk gibi bu,geçici.Uyanınca ona daha çok varım”
 
“Herkes onun gibi değil miydi?En az umutlanmaları gerektiği zamanlar en çok umarlardı.”

“Neden insanlar susmayı bilmiyor.”

“Yemeğe,yemeğe.Canım istemiyor desem başıma toplanırlar.Kadınların neden evlendiklerini anlıyorum.Yalnız kalabilmek için.”

“Arkasındaki çocuklar güldüler.Böyle içten yalnız çocuklar gülebilir.Bir de deliler…”

"... hep bu masada buluşmasınlar istiyordu.Alışmaktan korkuyordu.Böyle giderse bu masa sevgilerinin kutsal yeri olacaktı. Bir yerleri olması kötüydü.Sonra insan kendinin değil, o yerin isteğine uygun yaşamaya başlardı."

"Yüzüne baktıkça ona sarılmaktan çekiniyordu. İçini böyle çırılçıplak açan birinin, artık bunları gören insanı sevemeyeceğini sanıyordu. 'Beni bırakırsa, bunları anlattığı için bırakacak' diye düşündü.''
 
“Güçlüğü umutsuzca zorlamak bile güzeldi.”
 
“Yoksa her şey ben olmadığım zaman ,benim olmadığım yerlerde mi oluyordu?”
 
“İnsanlar haksızken daha çok bağırırlar.”

“Belki daha iyisine ulaşmak elimizde değil.”

 “Dilencinin niye beş gün gelip iki gün gelmediğini,niye hep bu vakit burada olduğunu artık biliyordu.Güldü.Yaman adamdı bu dilenci.İnsanların işten dönerken ucuza huzur satın aldıklarını biliyordu.”

“Konuşan iki adam ayrılmak üzereydiler.El sıkıştılar.’Çıkarın şapkalarınızı!’Çıkardılar.İnsanlardan yenilik beklemek saçmaydı.”

"Konuşmam yetmiyormuş gibi düşünmeye de başladım. En kötüsü buydu. Çoğu insan gibi düşünmeden konuşsaydım kimse bir şey demeyecekti; ama ben düşündüğümü söylemeye kalktım..."

“Her zaman ,önünde yürüyen kadının yüzünü görmeden,güzel olup olmadığını karşıdan gelen erkeklerin gözlerinden anlardı.Güzelse,onu geçtikten sonra dönüp tekrar bir daha bakarlardı. ”

"Sevgi dedikleri bu iç karışıklığı,bu özlem mi yoksa?"
 
“Hep para verip rahatlayacaksın!Ne yapayım ya?İnsanların en kolay anladıkları onun dili değil mi?”
 
“-Senin aradığın kadın dünyada yok,dedi.
-Var!O olmasaydı ben olmazdım.”

 “Sana bakmayı biliyorum ben.”

“Bir gün dünyada dayanılacak tek şeyin sevgi olduğunu öğretecem”

“Asfalta kusmak ,işte yirminci yüzyıl.”
 
“-Merhaba,dedi.
Der demez pişman oldu.Kadın durmuş ona bakıyordu.Sol elini cebinden çıkarıp kulağını kaşıdı.Kadın,
-Sizi tanımıyorum,dedi.
Buna verilecek karşılık belliydi:’Öyleyse tanışalım,’deyip kadının koluna girmesi,’Ne soğuk.Sıcak bir yere girip bir şeyler içsek,’demesi gerekiyordu.Kolaylıklardı bunlar.Kadın bunları bekliyordu ondan.Oysa,
-Ben de,dedi.”

" Adınız Güler, değil mi?
- Ben daha sizinkini bilmiyorum.
-Öğreneceksiniz.Bence insanın adı onunla en az ilgili olan yanıdır.
Doğar doğmaz, o bilmeden başkaları veriyor.Ama yapışıp kalıyor ona.
Onsuz olamıyor. (Sustu.Bir sigara yaktı.)Bakın, şimdi adımdan daha önemli bir şey biliyorsunuz:Sigara içtiğimi.
İşte bir başkası:
Bütün bu ‘siz’ler, ‘iz’ler, ‘uz’lardan sıkılırım ben.Yapmacık, fazlalık gibi gelirler bana.İkinci konuşmamda ‘sen’ diyemeyeceğim biriyle bir daha konuşmam.
Ne dersin (iz)?
-Galiba sizi anlıyorum.
-Yanılıyorsun.’Siz’ anlanamaz, ‘sen’ anlanır.Bazı kitaplarda ‘sizi seviyorum'u okuyunca gülerim.Sanki ‘siz’ sevilirmiş!’Sen’ sevilir, değil mi?
-Seni anlıyorum(Kızardı.)”

“En yakınlarına bile siz diyenler tanırım.Üstelik onları sevdiklerini de söylerler.İnanılır mı onlara?Kibar görünme yapmacığı değil de nedir bu?”
 
“Doğru, hep başkayız.Ayak bastığımız her yer dünyanın merkezi oluyor. Her şey bizim çevremizde dönüyor..’”
 
“Sokak sinemadan çıkmayanlarla dolu;asık yüzleri ,kayıtsızlıkları,sinsi yürüyüşleriyle onu aralarına alıyorlar,eritiyorlar.”
 
 “İnsanları yalan söyledikleri zaman dinlemeyi severim. Olmak istedikleri, olamadıkları ‘kişi’yi anlatırlar.”


1 Temmuz 2011 Cuma

Aylak Adam

Tutunamayanlar'ın romanı.Çoğu kişiye göre Tutunamayanlar'dan önce Aylak Adam vardır..

Roman çok özgün bir anlatımla yazılmış.Sürükleyici bir kurguya , toplumla ilgili güçlü tespitlere sahip, modern zaman insanlarıyla, toplum-kişi çatışmaları, kadın-erkek ilişkilerindeki tutarsızlıklarla ilgili birçok eleştiri mevcut.Yazarın o dönemde yaşamını köyde sürdürüp şehri ve şehirli insanı böylesine güzel analiz etmesi de ilginçtir doğrusu..

Roman her şeye karşı olan, ne iş yapıyosun sorusuna Aylak'ım diye cevap veren, farklı olmak adına kalıpları, kuralları,rutinleri reddeden,düzene inat özgürlüğüne düşkün, günlerini sokaklarda hayalindeki kadını arayarak geçiren,aradığını bulacağına dair hep umut taşıyan,geçmişi ve şimdiyi birlikte yaşayan ,belki de hepimizin içinde biraz var olan,dışarı çıkaramadığımız bir hayatın hikayesi.

İlk bakışta kitapta özneler birbirine karışmış gibi görünebilir.Bu yüzden ilk olarak size roman kahramanlarını tanıtmakla başlayayım.

C'nin babası: Yaşamadığı için romanda onu C.nin bahsettiği olaylardan tanımaktayız.Komisyonculuk yapar.C.hep ona benzemekten korkar.Babası kadın düşkünüdür. Hizmetçilerle gönül eğlendirir.Evde en sık değişen şey hizmetçilerdir. Çocuğuyla ilgilenmez.Akşam yemeklerine nadir olarak gelir.O yemeklerdeki sessizlik te zaten çok sıkıcıdır.
Zehra Teyze:C.annesini bir yaşında kaybettikten sonra teyzesi Zehra tarafından büyütülür.Mavi gözlüdür.Aslında C.başkalarında onu arar.Sevgililerinin mavi gözlü olması belki bundandır.C.’nin babasıyla ilişkisi vardır.
B: C'nin sürekli aradığı kişidir. Sami'nin ablasıdır.Mavi gözlüdür.Yüksekokul örencisi ve Güler’in arkadaşıdır.
Ayşe: C nin ayrıldığı sevgilisi. Ressamdır.İnsan resmi yapmaz.
Güler: C. bir dönem aradığını sandığı kişinin Güler olduğunu düşünür.Gözleri koyu mavidir. Fakültede öğrencidir.B.’nin en yakın arkadaşıdır.Geleneksel bir aile yaşantısı vardır. Hayalinde evlenmek,çoluk çocuk sahibi olmak arzusu vardır.Bu yönüyle C.’den ayrılır.
Sadık: C'nin ressam arkadaşıdır.Resim atölyesi ve öğrencileri vardır. Orada hocalık yapar.
Sami: B'nin kardeşidir. C'nin her zaman gittiği resim atölyesinde Sadık’ın öğrencisidir.Yeteneklidir.C nin de bir portresini yapar.Portrede C.nin ruh halini o kadar iyi yansıtmıştır ki.Sürekli kulağını kaşıyan C.’nin elini resimde bir ikilem içinde havada çizmiştir.  
Erhan : B’nin ayrıldığı sevgilisidir.
Necmi, Fatma, Selma : Atölyedeki diğer öğrencilerdirler.
Şaşı hayat kadını: Sinemaların loca bölümünde anlaştığı müşterileriyle takılan bir hayat kadınıdır. C onu teyzesine benzetir. “ Şaşı kadın karmaşık yollardan bana Zehra teyzemi getiriyordu. Dizinde yatarken yalnız benim bildiğim kokuyla dolu, kimi duran , kimi kıpırdayan dudaklarına bakardım. Arada eğilir, ben büyük , inanılmaz bir şeyler olacağını beklerken salt burnumun ucunu öperdi. Yüzü bana inerken gözleri şaşılaşırdı.”
Aktör: Aylak adamın meyhanede karşılaştığı bir aktör. Çok konuşan biri.
Selim: C. Ayşe ile Selim’e yolda rastlamış ve Ayşe’nin sırf yüzü kızardığı için kendisini Selim ile aldattığını düşünmüştür.
Haluk: Ayşe'nin eski sevgilisidir.
Kemal: Paris’e gidip dönen ,Ayşe ile olan ressamdır.C’nin evinde yan yana duran tablolardan biri Ayşe'nin diğeri ise Kemal'indir.
ve
 
C:Romanın başkahramanıdır.Adı yoktur.Romanda C.olarak geçer .Belki de Yusuf Atılgan kahramanının bir adı olmayışını şu sözleriyle açıklar.“Bence insanın adı onunla en az ilgili olan yanıdır.”
28 yaşında annesi bir yaşındayken ölmüş,teyzesi Zehra tarafından büyütülmüş,babasının teyzesine sarkıntılık ettiğini gördükten sonra babasından nefret eden ve ona benzemekten çok korkan,aslında O’na benzeyen,babasının şamarıyla kulağı yırtıldıktan sonra sürekli sol kulak memesini kaşıyan,garsonları hiç sevmeyen,onları sırnaşık gören,onlara çok nadir bahşiş veren (genellikle sırnaşık olmayıp konuşmayanlara bahşiş veriyor),bir mekana gittiğinde artık o mekanın müşterisi gibi davranıldığında bir daha o mekana gitmeyen,pazarlık etmeyen,toplumun anladığı para dilinden konuşan,sırf kafasındaki dünyaya bulaşmasınlar diye bir şeyin fiyatını sormadan parasını fazlasıyla veren,sokak adlarını toplayıp bunlar üzerinde düşünen bir süre sonra  vazgeçen, hikaye yazmaya başlayıp gene vazgeçen bir şeye sürekli olarak devam edemeyen,dilenciye başka çeşit insanlar da olduğunu göstermek için ondan sigara isteyen sonrasında da “Ne öğrettim ona?Dünyada tanımadığı bir deli daha olduğunu.”diyen,insanları inceleyen ne iş yaptıklarını;onların kafasındakileri  tahmin etmeye çalışan,arkadaşlarıyla konuşurken bile sürekli kafasında etrafla olup bitenlerle ilgili bir hareketlilik olan, kalıplara karşı,alışkanlıklardan ,basmakalıplardan,eli paketli olmaktan korkan, her zaman itiraz edebileceği şeyler bulabilen,her şeye karşı, insanlara biçilen şablonlara,sürüye...İki kişilik toplum kavramını benimseyen,topluma kulak asmayan,kafasında tiyatrolar kuran, herkes hakkında istediği fikri yürütebilen, farklı anlamlar yükleyebilen,onlara  isimler,meslekler bulan, merakı gitmesin diye cebindeki şıngırdayan nesneyi bile yoklamayan,arkadaşları tarafından aylak olarak nitelendirilen ,ona göre zengin değil ama paralı olan,babasından kalan evler ve otelle geçimini sağlayan ,hep gerçek sevgiyi  tutunacak birini B.’yi arayan zor bir karakterdir.


Kitap dört bölümden oluşur.Kış,İlkyaz,Yaz,Güz.Ve bu dönemlerde C.’nin başından geçenler anlatılır.

C.bir yaşında annesini kaybetmiş,teyzesi Zehra tarafından büyütülmüş,teyzesini annesi yerine koyan belki bu yüzden babasıyla ilişkisi olmasına rağmen ondan nefret etmeyen onun yerine babasından nefret eden biridir.O’na benzemek istemez .Ama kadın düşkünlüğü,bacaklara olan korkusuyla babasına benzemektedir.Çocukluğunda babasına benzememenin kolay olduğunu ama büyüyünce kimsenin erkek yaratılmanın azabını onun kadar çekemeyeceğini söyler.Babası bıyıklı olduğu için bıyıklı insanları sevmez.Babası akşam çok nadir onlarla yemek yer.O babasının gelmeyeceğini düşünür onu görünce içinin karardığını söyler.Hep babasının dediklerinin tersini yapar.Babası bu çocuk okumaz,adam olmaz der O edebiyat fakültesine yazılır fakat 4 ay sonra bırakır.İş adamı olmalı der ;O aylak olur.Teyzesini ise kıskanç,bencil bir sevgiyle sever.

C., gününü kitap okuyarak, kahvehanelere, restoranlara, barlara giderek, film izleyerek, bol bol yürüyerek, ressam atölyesindekilerle sohbet ederek ve durmadan düşünerek geçirir.Vapurda ,tramvaydaki insanları inceler.Onlara meslekler bulur. C., toplumla uyuşamayan, ataerkil yapıya ait olamayan, iki kişiden kurulmuş toplumların “en iyisi” olduğunu düşünen ve bu uğurda ‘gerçek aşk’ı arayan; huysuz, sıkılgan, mutsuz ve ‘aylak’ bir adamdır. Romanın konu edildiği bir yıl boyunca C.’nin başından iki aşk macerası geçer. İlkinde üniversite öğrencisi ‘süssüz, sade’ Güler’den umduğunu bulamayan C., yaz aylarında gittiği pansiyonda karşılaştığı eski sevgilisi ‘ressam ve kişilikli’ Ayşe ile de olaylı bir aşk süreci yaşar. Ne var ki, C. aradığı gerçek aşkı bir türlü bulamaz.

Aylak Adam yani C. Kendi tabiriyle  hep bulunmayanı arar.Sokakta bir kızı öpüyor hemen acaba aradığım kişi mi diye düşünüyor.Karşı apartmandan bir perde kalkıyor.Yoksa O mu diye soruyor. Sırf bu yüzden tanımadığı kadınların peşinden gidebiliyor.Belki de tam O’na ulaşacakken basıp gidebilir.Şehrin uğultusunda O’nun ayak seslerini arıyor.Yürüyen oturan kalabalığın arasında “o”nu arıyor.Hatta polisin kuşkulanıp onu karakola götürmesini belki onu da getireceklerini bile düşünür.

Aradığı B.’dir.Romanda birkaç sefer karşılaşmalarına ramak kalmıştır.C.’nin erkek kardeşi Sami’nin C.’yi evlerine yemeğe çağırmasında,yan yana geçen iki tramvayda olmaları,B.sokakta kusarken,B.Güler’le ayrılıp ayrı yönlere giderken,Galata kulesi sokağında ve ilk defa bilmeden birbirlerinin ellerini sıktıkları Sami ile plajda karşılaştıkları gün..
 
B.ise tam tersine aradığını sevgilisi Erhan olmadığını biliyordur.Ama o da  olması için zorluyordur.

Aslında her ikisi de aynı çemberin içindedir.Ama bir türlü rastlaşamazlar.

C.aslında kadınlarda teyzesine benzer özellikler aramaktadır.C nin özellikle mavi gözlü bir bayan aramasının sebebi geçmişle ilgilidir. '' Annemi bilmiyorum . Ben bir yaşındayken ölmüş. Belki de teyzem, onun güzel, mavi gözlerinden bahsettiği için , bu gözleri gördüğümü sanıyorum. Mavi gözlerden hep hoşlandım.''

 Ayşe’den ayrıldıktan sonra B.yi bulduğunu sanarak Güler’in peşinden koşar.o da teyzesi gibi mavi gözlüdür.Ayşe’ye Güler’den bahsederken belki mavi gözlü olduğu için onunla dört ay ilişkim oldu diye bahseder.Gülerle arkadaşlıkları başlayınca Güler’in onu eli paketli yapacağını düşünür.Güler evlilikten yanadır. Güler de Ayşe de 'üç oda bir mutfak' yaşantısını benimsemiştir.C.gibi iki kişilik toplum olarak yaşama arzusu yoktur.Güler ile beraberken onun aile sınırları içine hapsedilmiş yaşamından sıkılır.Güler’in kendine göre olmadığını anlamıştır.Ayrılır.

Yazı geçirdiği yerde Ayşe’yi görür ve ilişkileri tekrar başlar. Ayşe’nin ailesi yurt dışındadır.Bu yüzden C.rahat; ama ailesinin döneceği zaman huzursuz olur ve kaçmaya çalışır. 

Sonunda Ayşe’nin ressam Kemal’le evleneceğini öğrenir.O gece Kemal ve Sadık’ın yanından aceleyle ayrıldığında B.’yi görür. B.otobüse biner.C.otobüsü kaçırır.Peşinden gitmek için bir taksi çevirmek ister.O anda çevirmek istediği taksi acı bir fren yapar.Neredeyse C.yi ezecektir.Taksici dışarı çıkar.C. taksiciyle kavga eder.Taksicinin burnu kırılmıştır.O sırada polis gelir.Polis ne olduğunu sorar.C. otobüse yetişecektim der ve ne söyleyecek ki.Susar ve şöyle der  :
"sustu. bundan sonra kimseye ondan bahsetmeyecekti. biliyordu; anlamazlardı!"

İşte roman son anda kaçırdğı fırsatla sona eriyor.O aradığı B.ile hayata tutunmaya çalıştıkça hayat,parmaklarının arasından kayıp gidiyor ve ve sonunda toplum aylak adamı sindiriyor.
Belki de O bulunmayanı bulmak için koşuyor.Oysa "O" bulundukça kaybedilen..

Kitabı bitirdiğinizde beyninizde şu cümleler uğulduyor :

İLK CÜMLE.. birden kaldırımlardan taşan kalabalıkta onun da olabilecegi aklıma geldi, içimdeki sıkıntı eridi..”
SON CÜMLE.. “Sustu. Konuşmak lüzumsuzdu. Bundan sonra kimseye ondan bahsetmeyecekti. Biliyordu anlamazlardı..”

 
 
Son olarak kadın erkek ilişkilerini anlatan bölümler dışında,hayattaki alışılmışın kolaycılığını,tekdüzeliği,sıradanlığı,her şeye belki kendisine de karşı olan insanları anlamamız, toplumun yabancılaşmış yüzünü görmemiz açısından önemli olan , psikolojik yabancılaşma ve yalnızlık temasını başarıyla işleyen bu romanı okumanızı tavsiye ederim.

Yazan : Öz.