11 Ekim 2011 Salı

Doktor ben bugün tüm oyunlarımdan caydım anlıyor musun?


Doktor bugün size gelmeden önce, çocukluğuma indim göğsümdeki 23basamaklı merdiveni kullanarak…
 Masallarımdan geriye kalanlar ne kadar şaşırtıcı bilseniz… 
Şimdilerde Pinokyo’ nun burnunu kanatıyor yalanlar…
Alice yadırgamıyor artık iskambil kağıdı adamlarla yakıştırıldığında…
Gulliver başka ütopyalara alınmıyor pasaportsuz… 
Pollyanna da vazgeçmiş hoşnutluk masalından… 
Peter Pan korsan yayınlarla vurmuş voliyi…
Rapunzel prensi beklemeyi bırakıp ejderhayla işi pişirmiş en sonunda…
Donkişot beyaz bayrak sallıyor yel değirmenlerine… 
Şimdilerde Sindrella saat ne zaman 12 yi gösterse intihara meyil ediyor… 
İçlerinden bir Quasimodo değişmemiş sanki… 
Hala dünyanın yükünü taşıyor kamburunda…
Doktor ben bugün tüm oyunlarımdan caydım anlıyor musun?

(Özgür Gümüşsoy)

10 Ekim 2011 Pazartesi

Come Rain Come Shine(I Love You, I Don't Love You)

Film genç bir kadının iş seyahati için Tokyo'ya giderken eşine,başka bir adam için onu terk etmek istediğini söylemesiyle başlıyor. Erkek , eşinin söylediğini sessizce onaylıyor ve kimin için terk edildiğini de bilmek istemiyor. Bayan eşyalarını toplarken bir fırtına başlıyor. Ve bu her ikisine özellikle bayana tekrar düşünmek için zaman kazandırıyor. Ayrılıktan önceki son bir günü anlatıyor.
Aslında evde o kadar iyi geçinen , birbirlerini hala seven duygusunu veren,birbirlerine saygılı bir çiftle karşı karşıyayız.Ayrılacak Türk çiftlerinden çok farklı yani.Hyun Bin bir başka erkek için  terkedilse de sizi deli edecek bir sakinliğe sahip.Belki de bu sakinliği sayesinde evliliğini kurtaracak :) Bilemiyoruz.Filmin sonu açık uçlu.Ama olacak bence :)

Çoğu kişi bu film için olumsuz eleştirilerde bulunmuş.Ama ben My Sassy Girl ve A Moment to Remember dan daha çok beğendim.Evet film biraz yavaş ilerliyor.Daha çok sessizlik ve yağmur sesi var filmde.Ama bazen bilirsiniz sessizlik konuşur.
Aslında ben hala bu kadar  anlayışlı ,sakin , yardımsever bir insanı neden terk ettiğine anlam veremedim.Bir de Hyun Bin'in hiç mi suçu yoktu?Evliliğini kurtarmak için hiç mi bir şey yapmadı?Kabullendi mi?Yoksa çabalarından sonra yapabildiği tek şey sakin kalmak mı? Filmin sonundan çok bunları merak ettim :)
Filmde ayrıca fon müziği gibi sürekli bir yağmur sesi var.Filmi izlerken ben bile bu durgunlukta ve yağmur sesinde hayatımda vermiş olduğum kararları düşünmeye başladım.Ayrıca filmin geçtiği ev o kadar güzel ki.Dağınıklık içinde bir düzen..Evdeki yağmurdan dolayı olan sızıntı belki de evliliklerindeki sızıntıyı da simgeliyor.Bu tür simgelerle karşılaşabiliyorsunuz.Bir de kedi simgesi var :)Filmde bayanın sık sık kahve içmesi de dikkat çekici.Ben de önemli kararlar alırken,hayattan sıkıldığımda,önemli bir ders çalışmaya başlamadan önce hep kahve içerim.Bardağın içine sık sık bakarım, bardakla oynarım.Bu da tanıdık geldi bana :) İzlemeye değer bence.

24 Eylül 2011 Cumartesi

Ditto Donggam 2000

 Aslında film izlemeyi çok sevmiyorum.Sadece dram ve gerilim filmlerini seviyorum.Kitap okumak tercihimdir.Fakat bu günlerde Kore sinemasına merak salmış durumdayım.
Ditto Donggam'ı arkadaşımın tavsiyesi üzerine izledim.Beni çok etkiledi.Umarım siz de beğenirsiniz.Filmden biraz bahsedeyim
.Ama bence izlemeden önce okumayın :)

Yoon 1979 yılında yaşayan bir üniversite öğrencisidir.Donghee isimli başka bir öğrenciye plotonik olarak aşıktır.Donghee ise orduda görev yaptıktan sonra tekrar okula döner.Bir gün Donghee arkadaşlarıyla sınıftayken Yoon onu gözetlerken yakalanır. Ve koşarak amatör radyo kulüp odasına geçer.Utancından, orada bulunma sebebine bir bahane arayan Yoon, masanın üzerinde duran bozuk radyonun kendisinin olduğunu iddia ederek yakalanmaktan kurtulur.Donghee ise ordudayken Yoon 'un kendisine yazdığı mektuplar için teşekkür ederek ayrılır.
Sumni Hur ise Yoon'un en yakın arkadaşıdır.Bacağını kırdığı için hastanede kalmaktadır.Yoon hastane ziyaretleri esnasında Sumni Hur'a Donghee den hoşlandığından bahsetmiştir.
Yoon,eve götürdüğü radyonun bozuk olduğunu bilmemektedir. Zaten, elektronikle de ilgilendiği falan yoktur. Fakat bir gün radyodan bir genel çağrı anansu alır. Anonsu yapan, Ji In adında, kendi yaşlarında bir delikanlıdır. İkili radyodan konuştukça, garip birşeyin farkına varır: Yoon 1979 yılında, Ji In ise 2000 yılında yaşadığını iddia etmektedir.Her ikisinin de birbirine kanıt sunması ve Ji In‘in radyosunun, fişi çekikken de çalışması üzerine ikili bu durumu kabullenir.
Ji In ve Yoon radyoda konuştukça birbirinin sırlarını paylaşmaya başlarlar.Yoon okuldan birisine plotonik olarak âşık olduğunu söyler.Fakat ismini söylemez.Ertesi gün okuldaki gösteriler sırasında Donghee yaralanır ve Yoon'un en yakın kız arkadaşı Sumni Hur ile aynı hastanede kalmaya başlar.Yoon da onu görmeye hastaneye gider ve alçısını imzalar.Akşam Ji In le radyoda konuşurken plotonik âşkının alçısına imza attığını söyler.Ji In heyecanla anne babasının da bu şekilde tanıştığını,onun da babasının kolunu kırdığında annesinin imzasını attığını ve okulda çok popüler olduklarını hatta Yoon ile aynı dönemde okuduklarını söyler.Yoon ise heyecanla isimlerini sorar.Ji In'in yanıtı ise Donghee ve Sumni Hur dur.Yani biri plotonik âşkı diğeri ise en yakın kız arkadaşıdır.Bu cevaptan sonra Yoon tepkisiz kalır.Onları tanıdığını birbirlerine çok yakıştıklarını söyler.Ve radyoyu kapatır.O gece sabah olmasını beklemeden hastaneye gider.Donghee'nin odasına girer ve alçısında Sumni Hur'un imzasını görür.Sonra Sumni Hur ve Donghee arasındaki bağları hatırlar.Donghee'nin alçısına Sumni Hur'un imza atması,hastanedeyken bavulunu Sumni Hur la birlikte toplaması v.s.Bunları hayal ederken bilinmeyen bir suçluluk içine girer.Ertesi gün Ji In ile radyoda kaderini bulma hakkında konuşur ve Donghee ile bütün bağlarını koparır.Ji In artık Yoon dan haber alamamaktadır.Anne ve babasının yıllıklarına bakmak için evlerine gider.Donghee,Sumni Hur ve Yoon 'un birlikte çekilmiş fotoğraflarını görür.Babasının alçısında annesi Sumni Hur ve Yoon 'un imzaları yanyanadır ve yıllıklarda aynı sınıfta olduklarını görür.Ve Yoon'un platonik aşkının babasının ta kendisi olduğunu görür.Bunu farkedince çok rahatsız olur.Peki Yoon babasını seçseydi O'na ne olacaktı?Belki de Yoon kendi duygularını feda ederek bu iki adama geleceklerini vermişti..
Ji In Yoon'u araştırmaya başlar.Hayatta olduğunu,bir üniversitede İngilizce bölümünde profosör olduğunu ve hâlâ bekâr olduğunu öğrenir.Hemen Yoon'un çalıştığı üniversiteye gider.Dersten çıktığında Yoon karşısındaki kişinin Ji In olduğunu anlar biraz gülümseme biraz gözyaşı ile konuşmadan yanından geçer.Ji In radyoyu çalıştırarak onu gördüğünü söylemek ister.Fakat radyo çalışmaz.Böylece zamanlar arasındaki arkadaşlık ta sona ermiş olur.Yoon Donghe'nin onun kaderi olmadığıın düşünerek,her şeyin üstesinden gelmiş gibi hayatına devam etmektedir.
Siz de zamanlar arası bu filmde kader dediğimiz şeyi sorgulamaya başlayabilirsiniz :)
Filmden alıntılar :
-Erkek arkadaşın nasıl?
+Düşünüyorum da belki kaderimizde birlikte olmamız yazmıyor.
-Her şeyin birbirine kavuşması umulmaz ki.Yaşayıp gördükten sonra buna kaderimmiş denir,önceden değil.

Söylediğim gibi onun yazgım olup olmadığını bilmek istemiştim.Ama öyle olduğunu sanmıyorum. Bu yüzden kalbimden çıkıp gitmesine izin verdim.Ve çok çok uzun bir süre yürüdüm.Okulun her köşesini adımladım.Derler ki insanların bir kokusu varmış.Ve gittikleri her yerde bu kokuyu birakırlarmış.Koku yok olunca onlar da ölürmüş.Ama bazı insanların kokusu öldükten sonra bile kalırmış.Bazılarınınkiyse başkalarına geçermiş. Sonra her yere yayılabilirmiş. Onun kokusunu biliyorum. Gözlerim kapalıyken bile fark edebilirim.O ve ben. biz kesinlikle aynı duyguyu yaşıyoruz.Aynı kaderi aynı keyfi. Aynı kokuyu sürdürüp sonsuza dek yaşarız.Benim 1979'da hissettiklerim bu. 2000'deki senin de bunu hissedebileceğine eminim.

Filmin adı olan Ditto aynı demek.Alıntının son cümlesi "Benim 1979'da hissettiklerim bu. 2000'deki senin de bunu hissedebileceğine eminim."Yani aynı duyguları yaşıyorlar.Filmin adı belki de buradan geliyor.





31 Temmuz 2011 Pazar

KARANLIKTA (Was Dunkelheit War)

Kitapta ,kendisine bir türlü kimin miras bıraktığını hatırlayamadığı bir evde hasta yatağında yatan bir savaş suçlusunun karanlık geçmişi anlatılıyor.Kimi zaman şimdiki yaşamından kimi zaman geçmişten sürekli ayrıntılı tasvirler yapılmış.Bir üniforma ayrıntısı, makineli tüfek,sobada bir el,öksüren bir ses,bir namlu silueti,ayak sesleri,geçmişin derinliklerinden canlanan silik anılar,cevapsız sorular,yüzleşmeler,kendisine evi miras bırakanların , gecenin irkilten sesleri ve gölge misali bir yabancı...
Kim bu yabancı?Yaşlı adamın anılarının hiçbir köşesine yerleştiremediği tehlikeli biri mi?Yoksa bütün ömrü boyunca bastırdığı korkunç bir suçu ele vererek ete kemiğe bürünen öteki benliği mi?”

Aslında bunlarla yüzleşmek istemez,yaşadıklarından sıyrılmak ister .
Aradan çıkarması gereken,gözden kaçırmış olduğu bir şey gibi görürdü bunu.Hayali bir sınırdan,kendi varlığının sınırından ona doğru uzanan bir şey.İşte bu sınır,hep çok yakınlarda olmuştu,oysa uzun yaşamı boyunca kendisini bu sınırdan uzaklaştıracağını umut etmişti.Daha emin,ortalarda bir yere doğru.Başka pek çok kişinin daha bulunduğu bir yere doğru.”

Ve geçmişte yapmış olduklarından dolayı sürekli üşüyen bir adam.
Yaşadığı onca yaza rağmen ,bir şeyler hep kalmıştı.İçinde saklı,buz gibi,dokunulmaz ve soğuk bir çekirdek.”
..bu soğuğun sadece yıllardan beri kendi içinde hakim olmuş bir başka soğuğun karşılığı olduğu ve şimdi dışındaki soğukla içindeki soğuğun birleştiklerini hissetti.”

Kitap 2003 yılında Ingeborg Bachmann Ödülü'ne layık görülmüş.Fakat benim okumaktan zevk aldığım kitaplar arasında yerini alamadı.

Kitaptan Seçtiklerim :
Geçmişin tozu gözle görülmüyordu,onu silkelemek bir umut uyandırmıyordu.” 

Zaten geçmiş te geçmiş değil.”

Bir şeyi kendi isteğiyle yapmanın ne anlama geldiğini düşündü.Bir sonuca varamadı.Bir dizi durumun sonucu muydu?İnsanın,her halükarda yanlış veya daha da kötüsü , her halükarda anlamsız davranma baskısı olmadan kendi iradesini,kendi yargılama yetisini kullanmasına imkan veren bir şey miydi?Yoka tersi miydi,görünürde hiç seçme şansı olmasa bile insanın her an kendisinin karar verebilme iç özgürlüğü müydü?”

İnsan bu yeryüzüne geliyordu,yaşıyordu,ama zamanın nasıl geçip gittiğini hisetmiyordu ve sonunda yaşam bitiyordu ve hiçbir şeyi kavramadığımızı kabullenmek zorunda kalıyordunuz,en basit şeyleri bile kavramadığınızı.”

Az uyku,ince veya fazla bir yorgan gibiydi,insanın durup dinlenmeden ve tetikte kalarak çekiştirmesi gereken bir şey.Böyle bir uykuda ,huzursuzluk veren ve bir tehlikeye doğrudan işaret etmeyen bütün gürültüler,onları rüyanın içine çeken hareketlerle silkelenip uzaklaştırırlar,bu soğuk bir uykudur,insan ısınamaz,soğuktan titreyerek uyanır.”

Bir şeyleri aramaktan hoşlanmıyordu.Onu rahatsız eden,acil olarak ihtiyaç duyduğu şeyin elinin altında olmaması duygusu değil,o anda kendisine ait olan başka nesnelerin de bulunmaları gereken yerlerde bulunmuyor olabilecekleri ve böylece ipuçları gibi,kendi yokluğunda kendisi hakkında bir şeyleri ortaya koyabilecekleri ihtimaliydi.”

Karanlığın ne olduğunu anlamaya çalıştı , ne kadar amansız ve mutlaktı , hiçbir şey karanlığı yerinden kıpırdatamazdı. İnsan böyle bir karanlığın ancak çok küçük parçalarını aydınlatabiliyordu ,güneşin karşısında tüm ışık kaynakları gülünç kalıyordu. Çok güçlü lambaların bile sınırlı ışığı vardı.”


Öz.